Anadolu'da Türkçe şiirin öncüsü olan Yunus Emre (D:1240 - Ö:1321), Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Yunus Emre Camisinin de bulunduğu Karaman'da doğduğu bilinmektedir. Şiirlerinde Tasavvuf yolunu seçen ve iyi bir eğitim alan Yunus Emre'nin Anadolu kentlerini dolaştığı, Şam ve Azerbaycan'a gittiği, Mevlana ile görüştüğü bazı dökümanlarda belirtilmektedir.
Hakkında çok az bilgiye sahip olunan Yunus Emre'nin mezarı olduğu iddia edilen birçok türbe ve mezar bulunmaktadır. Bunlardan bazıları; Afyonkarahisar Sandıklı ilçesi, Eskişehir Mihalıççık, Bursa Ortaköy, Erzurum Tuzcu Köyü ve Isparta'nın Gönen ilçesidir.
Anadolu'da dervişlerin, aşıkların ve halk ozanlarının isimlerinde yer alan Emre sözcüğünün anlamı Türkçede "Âşık" anlamında olduğu dilbilim açısından kesinlik kazanmıştır.
Halk arasında Yunus Emre'nin yaşamı şu şekilde anlatılmaktadır; Küçükken okula giden Yunus Emre bir türlü alfabeyi öğrenememiş ve bunun üzerine okuldan ayrılıp köyünde çiftçilik yapmaya başlamış. İlerleyen zamanla artık kıtlık olmaya başlamış ve Yunus'ta bu kıtlıktan etkilenmiştir. Kapısına gelen ihtiyaç sahiplerini eli boş göndermeyen Hacı Bektaş Veli adından biri olduğunu duyan Yunus hemen Hacı Bektaş Veli'nin dergahına gider. Hacı Bektaş Veli karşısına çıkan Yunus Emre'yi görünce onun saygılı ve samimi davranışlarından çok memnun kalır. Buğday almak için geldiğini öğrendikten sonra Yunus'a sormuş; Buğday mı? yoksa Himmet mi? diye, bu soruyu duyan Yunus himmeti ne yapayım, karnımı doyurmaz ki, bana buğday lazım der ve buğdayını alıp tekrardan yola çıkar.
Yolda bir süre gittikten sonra buğday aldığına pişman olur ve yeniden Hacı Bektaş Veli'nin huzuruna çıkar, buğdaydan vazgeçtiğini ve himmet istediğini söyler. Hacı Bektaş Veli'den hemen cevap geldi: o söylediğin artık mümkün değil, biz o anahtarı Taptuk Emre'ye verdik, der. Bunu öğrenen Yunus, Taptuk Emre'yi bulabilmek için yola çıkar ve kısa süre içerisinde bulur, hemen ona durumu anlatır. Görevi Taptuk Emre'nin dergahına odun taşımak olan Yunus, Taptuk Emre'nin dervişi olur. Sonrasında Taptuk Emre kızını Yunus Emre ile evlendirir fakat Şeyhinin kızına kendisini layık görmediği için Yunus, kıza elini bile sürmez. Tek amacı erenler mertebesine ulaşmak olan Yunus üzülür ve Taptuk Emre'nin yanından ayrılır.
Taptuk Emre'nin yanından uzun süre ayrı kaldıktan sonra bazı olaylar sonucu isteği mertebeye ulaştığını anlayan Yunus Emre, tekrardan Taktuk Emre'nin yanına döner. Taktuk Emre'ye karşı mahcup durumda olduğu için önce eşi ile görüşür ve şeyhinin kendisini affetmesini ister. Kadın bilirsin ki gözleri görmez, sen kapının önüne yat, o sabah namazına kalktığında ayağıyla hisseder ve bana sorar, ben de Yunus derim. Eğer hangi Yunus derse hiç ses çıkarmadan çekip git, Yok, eğer bu bizim Yunus mu derse hemen kalk ve şeyhinin eline sarıl. Kadının dediklerini yapan Yunus Emre, bizim Yunus mu sorusuna karşılık kalkar ve şeyhinin eline sarılır. Bu yaşanan olaydan sonra ise Yunus'un hayatını kaybettiği söylenir.
Seni Haktan yığanı her ne ise ver gider
Ne beklersin bu teni, sinde kurt kuş yer gider
Ölene bak gözün aç, dökülür sakal-ü saç
Yılan çiyan gelir aç, yiyup içip sır gider
Bize bizden ulular, pek de güzel hulular
Şol iyi amelliler haber söyler der gider
Kesgil haramdan elin, çekgil gıybetten dilin
Azrail el atmadan bu dükkanı der, gider
Ecel erer kurur baş, tez tükenir uzun yaş
Düpdüz olur dağ ü taş, gök dürülür, yer gider
Çün can ağar Hazret'e, yarar et ahirete
Tanla duran taate, Tanr'evine er girer
Miskin Yunus ölücek, sini nurla dolucak
İman yoldaş olucak, Ahirete şir gider